25 Eylül 2012 Salı

Bu Kılıkta Öğretmek


Özellikle bizim neslin öğrenciliği ile öğretmenliği arasında geçen 10-15 yıl içinde meydana gelen değişimin boyutlarını anlatmak için sayfalar dolusu yazı yazılabilir. Eğitimde bilgisayar ve internetin  vazgeçilmez bir unsur olmaya başlamasıyla bizim öğretmenliğe başlamamız aynı döneme denk geliyor aşağı yukarı. Günlük planlar yerine öğretmen kılavuz kitapları kullanır olduk örneğin. Geleneksel öğretim yöntemlerini terk ediyoruz yavaş yavaş. Eğitimde sıradışı, yenilikçi ve en önemlisi öğrenciyi merkeze alan bir anlayış hakim oluyor. 40-45 dakika boyunca ders anlatmayı değil, ders öncesi hazırlık yapıp, derste orkestrayı yöneten şef gibi davranmamızı öneriyor çağdaş yaklaşımlar. Gel gelelim, derse yön veren, öğrencilerin öğrenmelerine rehberlik eden birer rehber, bazen bir aktör, bazen de bir yönetmen gibi davranırken geleneksel öğretmen kılık-kıyafetiyle yola devam etmek sizce de bir tezat değil mi?

Tedrisat meselelerine ciddiyetle yakalaşan bir muallim mi olalım, derslerinde etkileşimli tahtayı kullanan, yaratıcı dramayı, oyunları ve nice uygulamayı dersine dahil etmiş çağdaş öğretmen mi? Takım elbise ikinci olasılığın önünde büyük bir engel gibi durmuyor belki ama takıldığım nokta sabit zihinlilik. Hadi kot pantolon, t-shirt fikri size korkutucu geliyor diyelim, bir keten pantolon bir gömlek giymekle ne kaybederiz acaba?

Bakanlar, milletvekilleri, memurlar, öğretmenler, garsonlar, damatlar ve dahi Polat Alemdarlar, Mematiler gibi çok geniş bir skalada giyilmesi tercih edilen takım elbisenin başlarda ayrıcalık, ciddiyet vb. gibi ağır bir misyonu vardıysa da zaten artık kalmamıştır. Sonuç olarak bir zamanlar oturduğu masasından talebelerine dersin konusunu bir bir anlatan, soru sorup cevap bekleyen, öğrenciyi tahtaya kaldırıp sözlü yapan öğretmen artık derste amiyane tabirle maymuna dönüyor. Hem de halinden memnun bir şekilde. Bir de elini kolunu oynatırken, tahtayı kullanırken ve oyunculuğunu kullanırken ceketin verdiği rahatsızlık olmasa daha güzel olacak sanki..

17 Haziran 2012 Pazar

Hakim Bey

Mehmet Erdem

"Şikayetim Var Cümle Yasaktan"

Afili Filintalar'da Murat Menteş'in bir iletisiyle tanıştım Mehmet Erdemle ve bugünlerde çok dinlenen şarkısı Hakim Bey'le. Bu Sezen Aksu şarkısının aslında Zülfü Livaneli yorumunu dinlemişliğim vardı ama nedense ilk kez dinliyormuşum gibi hissettim.

Diziler unutulmaya yüz tutmuş pek çok eski şarkıyı/türküyü yeniden gündeme getiriyorlar bildiğiniz gibi. Mehmet Erdem'in yorumu henüz yeni olsa da, Kuzey Güney gibi ilgiyle izlenen bir dizide yer verilmeseydi bu kadar ilgi çeker miydi tartışılır.

İletiyi şarkının son dörtlüğü ile bitirip, Mehmet Erdem'e kulak verelim.

Sussan olmuyor susmasan olmaz
Dil dursa Hakim Bey tende can durmaz
Yazsan olmuyor yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma tek durmaz



5 Nisan 2012 Perşembe

TTNTSBL'de Sinema Günleri


Perşembe günleri hazırlık sınıflarının ve dokuzuncu sınıfların derslerinin erken saatte bitmesini de fırsat bilerek ders çıkışında birlikte film izlemek için fırsat oluşturduk ve buna da Sinema Günleri adını verdik. 2 haftadır bu etkinliği gerçekleştiriyoruz ve 25 kişilik bir izleyici kitlesiyle ilk hafta Charles Chaplin'in Modern Times (Modern Zamanlar) filmini, ikinci hafta da Ruanda'da 1994'te meydana gelen ve neredeyse 1 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanan iç savaşın konu edildiği Hotel Rwanda (Otel Ruanda) filmlerini izledik.

Bu etkinliğe başlarken amacım öğrencilere yeni pencereler açmak, film zevklerine yeni türler, aktörler, yönetmenler eklemek ve okulda servis beklerken geçirecekleri zamanı bir sanat etkinliğiyle değerlendirmelerini sağlamaktı. Filmi izleyip 1,5-2 saat eğlenmekten de öteye, filmle ilgili duygu ve düşüncelerini küçük not kağıtlarına yazıp, bir panoya asmak suretiyle diğer öğrenci ve öğretmenleriyle paylaşmalarını da istedim. Kırmadılar sağolsunlar, ertesi gün not kağıtlarını getirip panoya astılar. Ben de film repliklerini, film eleştirilerini, filmle ilgili bazı detayları araştırıp, bunları o panoda okul ahalisiyle paylaştım. Panomuzun adı çok yaratıcı olmadı ama olsun: Yedinci Sanat...

Haftaya hangi filmi izleriz bilmiyorum. Siyah beyaz bir film, belki bir uzakdoğu filmi veya bir İran Sineması örneği... Film çıkışında teşekkürü esirgemeyen, ertesi hafta izleyeceğimiz filmle ilgili ipucu peşinde koşan öğrencilere, bu ve benzeri etkinlikler konusunda bizi cesaretlendiren yönetici kadrosuna sahip olduktan sonra ne izleyeceğimize karar vermek hiç de zor olmuyor.

Sağlıcakla kalın...

31 Mart 2012 Cumartesi

Comenius Hizmet İçi Eğitim Faaliyeti Başvuru Formu

Katıldığım HIE kursuyla ilgili blogda deneyimlerimi, görüşlerimi paylaşmış ve gidecekler için tavsiyelerde bulunmuştum. (ilgili yazı 1 - ilgili yazı 2). Başvuru günü yaklaşınca (2012 Comenius HIE Faaliyeti 2.dönem başvuruları için son başvuru tarihi  30 Nisan) bu başlıklara talep artıyor ve gerek sayfadaki yorumlar, gerek mail veya facebook yoluyla başvuru formumu gönderip gönderemeyeceğimi soran pek çok mail alıyorum. Daha önceki talepleri geri çevirmiştim ve gerekçe olarak da herkese formu gönderdikten sonra çok kullanılması sebebiyle yarardan çok zarar verecek olmasıydı.

Benzer maillerin sıklığı artınca, bu taleplere yanıt vermek amacıyla başvuru formunun ekran görüntülerini paylaşmaya karar verdim. Yalnız örnek olsun diye kullanmanızı, sadece sizin değil, onlarca adayın da bu form ve/veya benzerlerini örnek olarak kullanacağını, özgünlüğün size artı puan kazandıracağını da hesaba katarak, içeriğe çok takılmamanızı öneririm. Ne gibi şeyler yazılabilir diye bakın ama bence daha dolu dolu ve özgün yazmanızda fayda var. Zira bu form o dönemde beni kursa götürecek puanı aldı ama şimdi almayabilir.

 Başvuran adaylara başarılar dilerim. Umarım keyifli bir tecrübe olur sizin için.



26 Şubat 2012 Pazar

Türk Kafası


(...) 1 Temmuz günü Abdülaziz ve beraberindekiler, yeni icat edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler. Padişah, çember şeklinde bir çember ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan oluşan makinenin önünde durur. bu günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir. Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar. Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak yanıt verir: "Tete Turkue"

Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta... Fransız mucit "Türk Kafası" adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Padişahının duracağını nereden bilebilirdi ki. Demek Avrupa için Türk kafası yumruk atmaya yarıyordu.

Sessizliği Abdülaziz bozar: "Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini".

Kayserili Halil Paşa Abdülaziz gibi heybetli birisidir. "Emriniz başım üstüne hünkarım" dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız'ın, kopan topu bir Fransız'ın, yayları da etrafta toplanan öteki diğer Fransızların ayaklarının dibine savrulur. Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler: "Bu Türk kafası değildir; Türk'ün kafasına vurulamaz. Bu olsa olsa Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı" (...)

Sunay Akın / Bir Çift Ayakkabı / T.İş Bankası Kültür Yayınları

25 Şubat 2012 Cumartesi

Hayırlı Evlat Vincent

New Jersey'de yaşayan yaşlı bir İtalyan her sene olduğu gibi bahşesine domates yetiştirmek ister. Toprak çok sert olduğundan çalışmak çok güçtür. Daha önce ona yardım eden tek oğlu Vincent ise hapistedir. Oğluna bir mektup yazar ve bo sorunundan bahseder. 

"Sevgili Vincent,
Kendimi çok üzgün hissediyorum, çünkü bu yıl bahçede domates yetiştiremeyeceğim gibi görünüyor. Bahçeyi kazmayacak kadar yaşlanıyorum. Burada olsaydın sorunlarım çözülürdü. Tıpkı eski günlerdeki gibi benim için bahçeyi kazmaktan mutlu olacağından eminim.  Sevgiler. Baban."

Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup alır.

"Sevgili babacığım, 
 Bahçeyi sakın kazma. Oraya ceset gömmüştüm. Sevgiler. Vinnie"

Bir sonraki sabah 4'te, FBI ajanları ve polisler eve gelir ve tüm bahçeyi kazarlar ama ceset bulamazlar. Yaşlı adamdan özür dileyip ayrılırlar. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha alır. 

"Sevgili babacığım,
Git ve domateslerini yetiştir. Bu şartlar altında yapabileceğimin en iyisi bu. Seni seviyorum. Vinnie"

12 Şubat 2012 Pazar

Muadili Olmayan İnsanlar


(...) Sevdiği yazarların kitaplarını ezberlemek gibi bir huyu vardı. Hala böyle insanlar vardı yani. Muadili olmayan insanlar. Yaptığı iyiliği karşı tarafın gözüne sokmaya çalışmayan insanlar. Behzat Ç.'nin hayatında çoğu insan bir başkasının yerini tutabilirdi. Harunla Cevdet yer değiştirebilirdi mesela. Ya da Ağbisi Şevket'le Tahsin yer değiştirirse, hemen hemen hiç bir şey değişmemiş olurdu. Ama Şule giderse, biri sahiden gitmiş olurdu. Maçın ilk dakikalarında on kişi kalmak gibi bir şey, akşam Tekel bayisinde 216 bulamamak gibi bir şey. (...)
Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi. Son Hafriyat.
Emrah Serbes, İletişim Yayınları.

Anadolu Liseleri Öğretmen Seçme Sınavı

Sınavın tam adı Fen Liseleri, Sosyal Bİlimler Liseleri, Güzel Sanatlar ve Spor Liseleri ile Her Türdeki Anadolu Liseleri Öğretmenleri Seçme Sınavı. Sınavla ilgili dikkatimi çeken ilk husus sınav ücreti oldu. 10 Mart'ta gerçekleştirilecek sınavın ücreti  tam 80 TL. 13 Şubat-27 Şubat arasında kılavuzda belirtilen şekilde ücreti yatırıp başvuruyu yapmanız gerekiyor.

Yine bu tür sınavlarda bir de asgari çalışma süresi şarto konuyor. Bu sınav için 3 yıl. 10 Mart itibariyle ücretsiz izinler hariç 3 yıllık bir çalışma maziniz varsa sınava girebiliyorsunuz. 20 branşta atama yapılacak. Sınav sonucunda 20 branşta atama yapılacak.

Anadolu Öğretmen Liselerine ayrı başlık açılmamasının sebebi, en güncel atama yönetmeliği olsa gerek. Bir de Aandolu Liselerinin lağvedilmesi veya bir başka deyişle her isenin anadolu statüsüne getirilip sınavsız öğretmen ataması yapılması fikri (Nimet Çubukçu Projesi) resmen rafa kalktı anlaşılan. Bu durumda sınavsız atanan mevcut öğretmenlerin durumu ne olacak bilinmez.

Herkese başarılar dilerim. Bir de umarım bir an önce oturmuş ve üzerinde büyük çoğunluğun uzlaşmaya vardığı bir atama-terfi yönetmeliğine kavuşuruz.

2 Şubat 2012 Perşembe

İngilizcecilere Facebook Sayfaları

Deyim, atasözü, tekerleme ve özlü sözlerin dil öğrenme sürecinde öğrenciye önemli bir katkı sağladığını ve ilgi uyandırdığını düşünüyorum. Bir de otantik materyalin dil öğrenenlerde yarattığı etkiye benzer bir etki yaratıyor kanısındayım. Zira ilk ağızdan o dilde üretilmiş, çeviri kokmayan ve ama yüzeysel ama derin anlam içeren (tekerlemeler hariç) cümleler bunlar. Ben de hem derslerimde kullanmak, hem de kendi bilgi dağarcığıma katı sunmak için araştırıyor, biriktiriyor, bazen bir resimle bütünleştiriyor ve bir kart görüntüsü veriyorum. Bunları da aşağıda adreslerini vereceğim Facebook Sayfalarımda paylaşıyorum. Meslektaşlarımı ve dil öğrenen Sosyal Medya düşkünlerini bu sayfalara beklerim.

7 Ekim 2011 Cuma

Amazing Facts (Superlatives)

Dünya rekorları veya ilginç gerçekler superlative işlerken kullanılan en ideal bir tema. En uzun nehir, en uzund ağ gibi kemikleşmiş bilgilerin dışında daha farklı, dha ilgi çekici bilgiler öğrencilerin daha çok ilgisini çekiyor gibi.

İşte rekorlarla ilgili ilginç örnekler bulabileceğiniz bir kaç adres:

Aşağıdaki sunuda "enlerden" bir kaç örnek var. Bir warm-up aktivitesi çıkabilir. Belki de içerikteki bazı bilgileri silip öğrencilere tahmin ettirebilrisiniz..

http://hotfile.com/dl/131649256/9cecca9/amazing_facts.ppt.html

9 Ağustos 2011 Salı

MEB Yönetici Atamaları Yönetmeliğinde Değişiklik

Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama Ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik  Resmi Gazetede yayınlandı.

Değişen maddeleri tek tek ele alınamayacak kadar çok ama görünen o ki Ekim ayında yapılacak sınavdan sonra Ocak Şubat aylarında atamalar gerçekleştirilecek. Gerçi valiliklerce de ihtiyaç duyulduğu zaman atama yapılabilir ibaresi var.

Ekimde sınava girmeyi düşünenler kaynak ve bilgi arşivime buraya tıklayarak ulaşabilir.

7 Ağustos 2011 Pazar

Nikon D5100 ve sonrası

Uzun zamandır hayatıma dâhil etmek istediğim, hobilerim arasına katmaya çalıştığım amatör fotoğrafçılık için ilk şartı nihayet yerine getirdim. İlk DSLR fotoğraf makinem Nikon D5100 ve birlikte satışa sunulan Nikon 18-55 lens artık çantada. Şimdi bu büyülü dünyanın kapısını aralamak için ustalara yanaşmaya, çok okumaya, öğrenmeye ve cesarete ihtiyaç var. Henüz taze gelin gibi bir köşede duran bu güzel oyuncağımla ilgili ilk izlenimleri aktarmaktır niyetim.


Canon 550D alma niyetiyle girdiğim dükkândan Nikon D5100 ile çıkmamın nedeni ikna kabiliyeti yüksek bir satıcıyla tanışmam oldu. Sonuçta hakkında neredeyse hiç bir şey bilmediğim bir makineyle çıktım dükkândan ve üstelik Canon'a ihanet etmişim gibi bir hisle birlikte. Aslında git gide futbol taraftarlığına dönüşen Canonculuk ve Nikonculuk arasında bir yerdeydim ama sanki hep Canon'a yakın gibiydim. Hele D5100 ile ilgili yorumları okurken Canoncuların "... ama bir Canon değil" yorumlarından sonra iyice bir refleks gelişti bende. Nikonumu sahiplenmeye başladım. Kendimi 10 Ara Güler gücünde hissediyorum şimdi. Hafta sonları fotoğraf turlarına katılmak, karanlık odalarda sabahlamak geçiyor içimden.. Neyse, bu daha sonraki yazıların konusu ;)

Fotoğrafçılıkla uğraşan pek çok kişinin uğrak yeri olan Sirkecideki Hayyam Pasajı ve pasajdaki dükkânlarla ilgili pek çok yorum okumuştum internet sitelerinde. Burada nakit veya taksitle, spot veya garantili/faturalı satış türlerinden haberdardım. Aradaki fiyat faklarından ve artılarından/eksilerinden de. Benim tercihim garantili ve faturalı ürün almaktan yana oldu ama bu işi profesyonel olarak da yapan pek çok kişi spot ürün almayı da tercih ediyorlar. Spot satışlarda mağazalar kendince bir garanti veriyorlar. Kendi teknik servislerinde ürünün onarımını yapmayı vaat ediyorlar. Pasajda dönen ticarette ciddi bir güven duygusu hâkim. Kimseyi yanıltmamak için fiyatıyla ilgili açıklama yapmayayım diyorum. Spot satışı ile garantili peşin veya taksitli satışları arasında ciddi farklar var. Bu konuda bilgiye ulaşmak da oldukça kolay zaten günümüz şartlarında.

Makine D5000 modelinin geliştirilmiş hali. Canon 600D ile yakın özelliklere sahip. Bu yüzden en çok bu modelle kıyaslanıyor. Şu adreste 2 modeli kıyaslayan çok kapsamlı (İngilizce) bir makale var. Şu adreste de bir karşılaştırma makalesi (Türkçe) mevcut. Teknik altyapım, mevcut değerlendirmeleri tam anlamıyla algılayabilecek ve size aktarabilecek kadar yeterli değil ama temel özelliklerden bahsedebilirim.

Bir sonraki yazıda dilim döndüğünce teknik özelliklerinden bahsedeceğim.

[DEVAM EDECEK]...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Memleketin kelebeğinde bile gözleri var!

Günlük yaşamımızda da bu böyledir, toplumsal hayatta da. Tarih de bu tür örneklerle doludur. Arsana, evine barkına sahip olmazsan birileri elinden almaya kalkar. Memleketine sahip çıkamazsan birileri talip olur.

Artvin Yusufeli'ne turist ayağına gelen iki Rus bir çanta dolusu kelebek ve böcek toplamışlar. Köylüler tarafından ihbar edilmeseler memleketin kelebeğini ve böceğini yurt dışına kaçıracaklardı muhtemelen. Öncelikle köylüleri tebrik etmek lazım bu sorumlu davranışlarından ötürü. Sonra da kaçırılmasına engel olduklarımızın dışında acaba nelerin elimizden alınıp götürüldüğü sorusunu sormalıyız kendimize. Memleketimizin zenginlikleriyle övünmek elbette ki hakkımız ama "bu zengiliklerden ne kadar faydalanıyoruz, bu zenginliklere ne kadar sahip çıkıyoruz veya bu zenginliklerin ne kadar farkındayız" soruları da dolaşmalı aklımızda.

Bir önerim var konuya dair. Bir büyük gazetenin ilavesi olan ve yıllardır adına magazin, televizyon vs ödülleri dağıtan "Kelebek", keşke bu memleketin doğal güzellikleri adına da bir kampanya yürütse, biz de memleketin "dişi" güzellikleriyle ilginelmek yerine doal güzellikleriyle ilgilensek biraz. Bu nahoş haber olmasaydı kaç kişi Yusufeli gibi küçük bir ilçenin kırsalında böylesine bir doğal güzelliğin ve zengilnliğin olduğundan haberdar olurdu acaba?

Toprağa, doğaya, suya, tüm zenginliklere sahip çıkmalı. Tüm insani değerler ve gelecek nesiller için...

Kelebek Etkisi teorisi denilince akla gelen ilk isim Edward Lorenz ne demişti hem: "Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir"

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl [Amin Maalouf]

Özgün Adı: Le Premier Siecle Apres Beatrice
Yazar: Amin Maalouf
Türü / Sayfası: Roman / 160 sayfa
Yayınevi / Basım Yılı: YKY  / 1. Baskı 2004 (Türkçe)
Çeviren: Esin Talu Çelikkan
Fiyatı:7-8 TL

Dünya'da kadın oranı giderek azalmaktadır. Özellikle güney yarımküre ülkeleri ve doğu ülkelerinde erkek çocuk isteyen toplumların sırtından para kazanmak isteyen bilim insanları bebek cinsiyeti belirleyen bir ilaç üretirler. Bunun yol açtığı felakete dur demek isteyen bir böcekbilimci erkek ve bir gazeteci kadının bu gelişmeler ortasındaki yaşantısından kesitler sunuyor roman. Çiftin hayatlarına romanın erkek karakteri böcekbilimcinin en çok istediği şey, adı daha önceden belirlenmiş bir kız çocuğu giriyor. Beatrice'in büyümesine ve aile ile olan ilişkisine de tanıklık ediyoruz roman boyunca.

Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un YKY' dan çıkan eserlerinden sanırım onuncusu bu kitap.

Daha önce Amin Maalouf okumamıştım. Okuduktan sonra çok etkilendiğimi söyleyemem belki ama bir iki kitabını daha okumayı arzu ettiğimi söylesem sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Yalnız kitabı okurken aklımda oluşan çerçevede batılı ve batıcı, doğuya gitse de bir an önce batıya/batısına kavuşma isteği duyan bir ressamın çizdiği soyut bir resim oluştu. Ne derece doğru bir tablo çizdim bilmiyorum.

23 Haziran 2011 Perşembe

Zaro Ağa

İlk kez Sunay Akın'ın Ay Hırsızı kitabında okudum dünyanın en uzun yaşayan insanlarından biri olan Zaro Ağa'yı. Sonra Şanlıurfa SBL' nin okul dergisinde gördüm adını. 160 yıllık ömründe 10 padişah ve 1 Reis-i Cumhur görmüş, sayısız olay yaşamıştır Zaro Ağa. Kaç savaşa katıldığı konusundaki bilgi kesin değildir, o derece... Doğduğu yer olan Bitlis'ten İstanbul'a geldikten sonra, Selimiye Kışlası, Ortaköy Camii gibi pek çok tarihi öneme sahip binanın yapımında, inşaatlarında çalışmıştır. Sonraları hayatını hamallık yaparak geçirir. Pek çok kez evlenmiş, bu evliliklerinden pek çok çocuğu, onlardan da pek çok torunu olmuştur. Sunay Akın' ın anlatımına göre 1934'te ebediyete göçtüğünde, hayattayken yaptığı yolculuklardan en kötüsünün, Amerika yolculuğunun yaralarını taşır ruhunda. Bir Amerikalının daveti üzerine Amerika' ya giden Zaro Ağa, sirkte para karşılığı insanlara teşhir edilir dünyanın en yaşlı insanı ünvanıyla. Zaro Ağayla fotoğraf çektirir ücretini verenler. Burada geçirdiği günler hem yaşlı bedenini, hem de ruhunu yorar, incitir.

Bugünün insanı olsaydı Zaro Ağa, hangi pazarlama stratejisinin kurbanı olurdu, kim bilir?

Comenius Hizmet İçi Eğitim Faaliyeti [2]

[Yazının başlangıcı]


8. Kurstan arta kalan zamanlarda gezebilir miyiz?
Kurs genelde akşam saatlerinde bitiyor. Akşamüstü kursun bulunduğu şehri/kasabayı gezebilirsiniz. İngiltere’de İngilizce öğretmenlerine yönelik kursların pek çoğu kurs programlarına çevre gezileri dahil ediyorlar. Kurs Londra merkezde değilse, Londra’yı gezmek genelde kendi imkanlarınız dahilinde mümkün olacaktır. 2 haftalık kursun ortasında kalan hafta sonunu bu iş için ayırabilirsiniz. Veya dönüşte okula erken başlamak gibi bir derdiniz yoksa, dönüş tarihiniz tatile denk geliyorsa dönüş biletinizi kurs bitiminden 1-2 gün sonraya alabilirsiniz.

21 Haziran 2011 Salı

Comenius Hizmet İçi Eğitim Faaliyeti [1]


International Projects Center / Exeter
2010 Mayısında Comenius Hizmetiçi Eğitim (HİE) Projesi kapsamında 2 haftalık bir kursa katılmak için İngiltere’ye gittim. Exeter'da ınternational Projects Center adındaki bir kursta "Developing Oral Fluency in English Classes" başlıklı 2 haftalık bir HİE Faaliyetine katıldım.


Aslında daha önce bu kurs ve seyahat ile ilgili bir yazı yazmayı planlıyordum ama bir türlü nasip olmamıştı. Amacım hem bu tecrübeyi kayıt altına almak hem de gidecek olan meslektaşlarımın aklındaki soru işaretlerine bir nebze de olsa cevap verebilmek. Malum, ilk kez yurtdışına çıkan pek çok kişi neyin kendisini beklediğinden emin olamayabilir.